Haberler
Ana Sayfa / Hakkında / Tarihçe

Tarihçe

Beldemiz ile ilgili yazılı bir kaynak bulunamaması ve tarihi kalıntılarında ağır tahribata uğraması sonucu açıklayıcı bir bilgi yoktur. Bu sebeple Bartın, Amasra ve Ulus üçgeninde bulunan Beldemizin de bu yörelerle aynı tarihe sahip olduğunu söylemek sanırız doğru olacaktır. Arıt isminin nereden geldiği tam olarak bilinmemektedir. Antik çağlarda kurulan bir yerleşim yeri isminin sonradan türkçe ye uyarlaması ile mi yoksa Türkler tarafından mı konduğu bilinmemektedir. Günümüzde halk tarafından bilinen bir tek rivayet; 13.yy da Bizanslılar tarafından terk edilen Beldemize Anadolunun iç kesimlerinde yaşayan ve Beyliklerin kendi aralarında yaptıkları savaşlardan bunalan halkın bu yöreye yerleştiği, burasının savaşlardan uzak huzurlu bir yerleşim yeri olması nedeniyle Arıtılmış yer anlamında ARIT ismi ile kalmış olabileceğidir.

Bahsetmiş olduğumuz üzere buranın tarihini bu üçgen içerisinde değerlendirmek gerekir. Çeşitli kaynaklarda Antik çağda Bartın ve çevresinin ilk sahiplerinin, “Gasgalar” olduğu yazılmaktadır. Bu kavimi Hititler, Firigler, Kringenler, Kokonlar, Enetler, Kimmerler, Lidyalılar, Persler ve Makedonyalılar izler. Daha sonra Bartın’ın tarihsel seyri Roma, Bizans ve 11-13.yy da Selçuklular ve Candaroğulları dönemleri ile 1392’de Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına katılması şeklinde devam eder.

M.Ö. Ulus ve çevresinde kurulmuş olan Paflagonya Devletinin başkenti Ulus olarak gösterilmektedir. Arıt ta mevcut tarihi kalıntılara baktığımızda ağırlıklı olarak Roma ve Bizans dönemlerine ait oldukları görülmektedir. Bugüne kadar Beldemiz ve çevresinde hiçbir resmi kazı yapılmadığından başka uygarlıkların yaşayıp yaşamadıkları bilinmemektedir. Toprağın yaklaşık 3-4 metre derinliklerinde hala yaşam izlerine rastlanılmakta olup bunların Roma ve Bizans dönemlerinden eski olabileceği kanaatindeyiz. Arıt ile Ulus arasında kalan “Uzun Çarşı” adıyla anılan bölge de yoğun olarak Roma ve Bizans kalıntılarına rastlanmaktadır. Tarihte burasının Amasra ile Safranbolu arasında çok önemli bir ticari geçiş noktası olduğu, İstanbul da bulunan kapalı çarşının bir benzerinin de burada bulunduğu bilinmektedir.Ancak bu yerleşim yerinin adını belirtir bir yazıt halen mevcut değildir. Bazı kendini bilmez kişilerin acımasız kazıları sonucunda güzelim tarih yok olmaya yüz tutmaktadır.

İlimiz coğrafyasını anlatan tek detaylı eser Uluslu İbrahim Hamdi Efendiye ait 1747 yılında yazdığı ve “Atlas” ismini verdiği kitaptır. Hamdi Efendi bu eserinde beldemizden Arıt olarak bahsetmektedir. Bu da bizlere “Arıt” isminin daha eski olduğu bilgisini vermektedir. İbrahim Hamdi Efendi yazmış olduğu kitabında Arıt la ilgili detaylı bilgiler vermiş, ancak bu eser elimizde olmadığından biz sadece İlimiz ile ilgili yayınlanan bazı tarih ve coğrafya kitaplarından bulabildiğimiz kadarını anlatmaya çalışacağız. “Buradan Sınur, yahut Sınık adlı köye bir kurşun menzili yerde büyük ağaçların ve asarı atikatının yanlarında büyük mezarlar, yolun iki tarafında buza kubbeler, mermer sütunlar göze çarpar. Her bir mezar iki, üç insan boyu uzunluğundadır. Etraflarında taşlar dizilidir. Yolun kenarındaki bir mezarın başı ucunda olan taşı üstünde onbeş yirmi kadar çakıl taşı vardır. Birisinin güç bir işi, bir müşkili olduğu zaman buraya varupüç ihlas okur, bunu kabir sahibinin ruhuna ithaf eder. Sonra taşların tek veya çift olması üzerinde bir niyet tutar ve bir avuç taş alur, sayar. Tuttuğu niyete isabet vaki olursa arzusu husul bulur ve bununla amel eder.

Burudan dere değirmeni yanından Ören Adıyla anılan düzlük, çemenlik ve etrafı meyva ağaçlarıyla kaplı bir pınara varılır. Buraya oluk konulmuştur. Kol kadar su akar ve senede bir iki defa bu su ile darı ve buğday çıkar, üç beş kile kadar yığılur. Bunlar hayvanlara ve kuşlara bir hayli gıda olur. Bu hınta yerin altından nereden gelir, malüm değildir. Pınarın başında yer altında kafirler tarafından yapılmış mahzenler ve çok uzun mermer sütunlar ile yapılmış evler mevcuttur. Üzerlerinde büyük yığıntılar hasıl olmuştur.

Bu kaza ile, yakınlarında olan ahalinin çok ocakları buraların tuğlaları ile yapılmıştır. Kim arzu ederse etrafa haberler salar, imece yaparlar, bir yeri kazarlar. Önlerine mutlaka bir kilisa veya mahzen çıkar. Bir zira uzunluğunda ve yarım zira arzında tuğlaları sökerler ve bargirlere yükleterek evlerine götürürler. Gariptir ki, bu kadar musanna ve büyük mermer sütunlar nereden gelmiştir, bir vechile akla muvafık olmaz. Meğerki eski zamanlarda ol mahalle derya muttasıl ola ve sefinelerle getürüle. Buralar halen Bahrisiyah (Karadenize) sahiline dokuz saat kadar uzak olduğundan başka, gidipgelme zorluğu hasabiyle bu yollarda araba işleyemez. Bu yüzden bunların naklide mümkün değildir. (Bu yer, Arıt Dağındaki “Uzun Çarşı” denilen eski Roma şatosudur.)

Bu mermer sütunların bazılarını halk barut havanı yaparlar. Lakin buradan kaldırup bir iki saat uzaktaki köye götürmek mümkün olmaz, yine yerinde kalur. Bu yüksek dağlar arasında çok eski caddeler vardır ki, bugün bile buraların adamı, bu caddelerin nereye kadar gittiğini bilmez. Zira birkaç saatlik, belki bir iki merhale dağlık olup gidilmesi zordur. Bu ören köyünden bir kurşun menzili uzakta bir sarp dereye varulur.

Anduz köyü (İbrahim Hamdi Efendinin Köyü) Gökbel dağının eteğinde vaki olup, köyün şark tarafında iki mil kadar çiftlik üzere havale bir uzun dağ vardır. Üzerinde Ulus kazasının müntehası olan Arıt kazasından Ovayüzü kazasına tabi Akçakese ve sol tarafta çeme’ye (bugünkü çöme boğazı) varınca uzamış bir cadde vardır. Bu yol tamam bir merhale düz ve ağaçların altından gider, hatta güneş bile görmez. Yol kenarında latif dağlık ve leziz sular ile dolu müzeyyen bir tarik daha vardır. Mamendür denilen bu yolun nısfı şarkisi Kastamonu’ya tabi Zarı kazasından ve nısfı garbisi de Bolu sancağına tabidir; hudut başıdır (İ.Hamdi Efendi o tarihte Arıt’ın Kastamonu’ya bağlı olduğunu belirtiyor) Gökbel dağı, Karakoç karşısı, Derebaşı adlarındaki dağlık mer’alar bizimdir. Bu köyde ceddimiz Süleyman Sofunun Ovayüzü kazasında elyevm Sarıoğlu ve Çelebiler denmekle maruf Sarı Sultan Köyünde hala Çıtır Hasan adındaki kimsenin sakin olduğu hane, tarla ve çayırlar kendinin olup vaktiyle boş bir çiftlik, gulam ve cariyeleriyle mumur idi.

….ve biri dahi Çeme nahiyesinde bir cibali şahikanın zirvesinde etrafı erbaadan dört saatlik mesafe imaretinden münkati bir kühistanı yabisede yalnız bir merkad ve yanında ahşabdan hücre olup suyu dahi madum bir yabis mavsıfta ki, Ballı dağı demekle beynel’ahali meşhurdur. Bu türbede her sene bir gün bir şahıs gelüp temekkün eder. Her kimin müşkül bir işi olup dahi varırken herifin adıyla çağırıp var senin ol işin şöyle oldu, yahut olur deyu cevap verir. Bu haber nedir, ol şahıs anda ne ile teayyüş eder? Ve biri gidüp biri gelür ve ol sahibe türbe kimdir? Malüm olmamıştır.”

İbrahim Hamdi Efendinin Bartın ve çevresi ile ilgili eserinden Arıt’a ait bilgiler şimdilik bu kadar, umarız ilerleyen zamanlarda bu değerli esere ulaşır ve Beldemize ait daha detaylı bilgileri sizlerle paylaşırız.

Bartın ve Amasra çevresinin Romalıların eline geçmesi M.Ö.70 yılında Paflagonya ve Bitinya devletlerinin ortadan kalkması ile olmuş ve İmparatorluk M.S.395 Yıllarına kadar bölgeyi hakimiyeti altına almıştır. Bu tarihten sonra İmparatorluk ikiye ayrılmış ve Bartın çevresi M.S.395-1100 tarihleri arasında Doğu Roma (Bizans İmparatorluğu) sınırları içerisinde kalmıştır.

Bartın çevresine yerleşen ve yıllarca bölgeyi hakimiyetleri altında tutan Bizanslılar, Selçuk İmparatorluğunun büyümesi üzerine bölgedeki üstünlüklerini sürdüremeyince, Bartın çevresi 1100’lü yıllarda Selçuk devletinin eline geçmiş, bölge bir süre Türklerin egemenliği altında kaldıktan sonra tekrar Bizans İmparatorluğunun sınırları içerisinde yer almıştır. 1200 lü yıllardan sonra bölge sürekli olarak Türk beylikleri arasında el değiştirmiştir. 14. yüzyılın ikinci ve 15. yüzyılın ilk yarılarında, soygun ve baskınlara ağırlık verdikleri anlaşılan korsan tacirlerin, Sinop’la Ereğli arasındaki kıyı kesiminde bir ciniviz zulmü yaşattıkları görülmektedir. Bu olgu, Gidoros, Kromna ve tion iskelelerinin sönmesine yol açmıştır. Kromna kale-iskelesi bir korsan yatağı olarak barınılmaz duruma girince buranın halkı iç kısımlara çekilmiş; gelen Türkmenler “Demirciköy” ü kurmuşlardır. Aynı şekilde Filyos ve bartın vadilerinde de kıyıdan uzak yeni köyler ve kasabalar sözü edilen dönemde yoğun Türkmen göçleriyle beslenerek ortaya çıkmıştır.
Karaevli, Çepni, Avşar, Dodurga, Bayat, Saltuklu, Artuklu, Bozoklu, Alaplı, Çandarlı, Yörüklü boylarından, Bizans’ın terk ettiği Paflagonya topraklarına akan Türkmenler; Karluk, Kalaç, Çiğil, Kiymak, Uygur uluslarının kopuntuları, hatta 12. yüzyılda Ukrayna bozkırlarına yayılmış bulunan Kıpçak/Kuman Türklerinden deniz yolu ile bu tarafa geçen kalabalıklar, kaynaşarak terk edilmiş eski Bizans köy ve kasabalarının topraklarına bu yıllarda yerleşmekteydiler. Ulus, Eflani, Bartın, Arıt yörelerinde egemen topluluk bunlardı. 14. yüzyıl boyunca ise Amasra ve yakın çevresi dışında, Kuzeybatı Anadolunun Türkleşmesi süreci tamamlanmış bulunuyordu. Yukarıdan da anlaşılacağı üzere Türklerin Arıt’a yerleşmeleri bu tarihlerde olmuştur.

Bu bölge 1460 yılında Fatih Sultan Mehmed’in Amasrayı fethetmesiyle tamamen Osmanlı topraklarına katılmıştır. Ancak fetihten sonra Amasra ve çevresinde yaşayan Ceneviz Kolinisi bir süre daha yaşantılarına devam etmişler, sonrasında bölgede yaşayan halkın üçte ikisi İstanbul’a göç ettirilmiştir.

Roma ve Bizans egemenliği altında parlak bir dönem geçiren Arıt, Osmanlı döneminde aynı yaşantıyı gösterememiştir. Bunun başlıca sebebi olarak Türklerin Amasra ile iç bölgelerle olan ticari bağlantılarında başka yolları kullanmalarıdır. Ticari önemini kaybeden Arıt, coğrafi yapısı nedeniyle eşkıya gruplarının barınağı haline gelmiştir. Özellikle bu durum Osmanlıların Voyvodalık idaresine geçişinde daha da yoğunluk kazanmaktadır. Bir yandan yoksullukla mücadele eden halk, bir taraftanda eşkıya gruplarının saldırısına maruz kalmakta idi.

Bartın da 1811 yılında Vovodalığın kaldırılmasından sonra, Bolu-Viranşehir Sancağına bağlandığı, aynı zamanda “OnikiDivan Merkezi” olarak teşkilatlandığı görülüyor. Bartın 1864 tarihli “Teşkil-i Vilayet Nizamnamesi”nin yayınlandığı tarihe kadar Bolu-Viranşehir sancağına bağlı bir kaza (kadılık) olarak idareyi sürdürdü. Bu tarihten sonra divan teşkilatı ve eyaletler kaldırılmış ve yeni vilayetler kurulmuştur. Bartın 1867 yılında kaza olmuştur. Bartın bu tarihten sonra “Ereğli Sancağı Kaymakamlığı” na bağlanmıştır. Takip eden yıllarda Bartın önce Boluya, Zonguldak’ın Bağımsız Mutasarrıflık haline getirilmesiyle de tekrar Zonguldak’a bağlandı. Mustafa Kemal’in emriyle 20.04.1920 ‘de Kastamonu Valiliğine, Cumhuriyetin ilanı ile 1 Nisan 1924’te de Zonguldak’ın ilçesi oldu.

Arıt’ ta o dönemlerde iki divandan teşekkül etmekte idi. Birincisi onbir karyeyi içine alan Menteşpiri, diğeri ise altı karyeden oluşan Kuma dır. Arıt 1940’ lı yıllarda Nahiye Satatüsüne kavuşmuştur. 1994 Yılında Üç köyün (Menteşpiri-Cöcü-Y.Şeyhler) birleşimi ile Belediye olan Arıt’ta halen (13) Köy ve Belediye ye bağlı (4) mahalle bulunmaktadır.

Kaynak: arıt.gen.tr

Henüz yorum yapılmamış

  1. emrullah çelikkaya

    fatih kardeşime sonuna kadar katılıyorum.onlar kara çarşafa layık değiller.bencede bu sözler hiçte ağır değil.aksine az bile.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir